Hizmet Tespit Davası Nedir? Nasıl Açılır?
Çalışma hayatında işverenler, personel maliyetlerini azaltma gayesiyle hareket ederek istihdam ettikleri işçilerin işe giriş bildirgelerini Sosyal Güvenlik Kurumu’na vermemekte ve işçileri sigortasız çalıştırmaktadır. Bu da işçilerin bir takım sosyal güvencelerden mahrum kalmasına, emeklilik için gereken hizmet süresi şartını sağlamamasına vs. hususlara neden olmaktadır. İşçilerin bu mağduriyetinin giderilmesi için de kanun işçilere belirli bir süre içerisinde açılması gereken bir dava hakkı tanımıştır.
Sigorta bildirimi yapılmadan çalışan işçilerin, sigortasız geçen sürelerini sigortalı hale getirebilmek için görevli ve yetkili iş mahkemelerinde açtıkları davalara hizmet tespit davası denir.
İçerik
Sigortasız çalıştırıldım, nasıl sigortalı olurum?
Yargıtay istikrar kazanmış içtihatlarında sigortalı niteliğini kazanma koşulunu 3 ana başlıkta ele almıştır. Buna göre, iş ilişkisinin kural olarak hizmet akdine dayanması, hizmet sözleşmesinin çalışana yüklediği edimin işverene ait iş yerinde görülmesi ve 5510 Sayılı Kanununun 6. Md’de belirtilen sigortalı sayılmayanlar kimseler arasında yer almama koşullarının çalışma ilişkisinde bir arada gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Ancak özel yasa hükümleri ile sigortalılık sıfatı verilmiş olanlar açısından bu koşullar aranmamaktadır.
Hizmet tespit davası nasıl açılır?
Primi ödenmeyen süreler “hizmet tespiti” adı verilen işveren aleyhine işçi tarafından acılan dava sonucunda belirlenmektedir. İşveren ve Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı dava birlikte açılmamaktadır. Hizmet tespit davalarında Sosyal Güvenlik Kurumu davada müdahil sıfatıyla yer almaktadır.
İşverenin tüzel kişi olması halinde, tüzel kişilik yasal olup ortaklar aleyhine dava açılamaz. Tüzel kişilik sona erse de ortaklar aleyhine dava açılamaz, ancak tüzel kişilik dava için canlandırılabilmektedir. Öte yandan tespiti istenilen dönem içerisinde, birden fazla işverenin sorumluluğu söz konusu olacağından; tüm işverenler aleyhine dava açılmalı veya davaya dahil edilmelidir.
Dava dilekçesinde hizmet süresi ve ücret miktarı belirtilmelidir. Mahkeme kararında hangi ücret düzeyinde tespit yapılmış ise bunun sonucunda primler işverenden tahsil edilecektir.
Hizmet tespit davasını ne zaman açmalıyım?
İşçi veya olumu halinde hak sahipleri hizmet tespit davasını hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak açması gerekmektedir. Kanunda belirtilen süre hak düşürücü süre olup bu süre geçtikten sonra açılan davalar dinlenmez. Hak düşürücü süre hakim tarafından resen dikkate alınır. Bu kuralın tek istinası ise işçinin ilk sigortalılık başlangıcı olan çalışmalara ilişkin hizmet tespit davalarıdır.
Mirasçılar için hak düşürücü süre şayet murisin sağlığında bu süre geçirilmemiş ise; ölüm tarihinden itibaren başlatılmalıdır.
Öte yandan işverence; Kanunun öngördüğü sürelerde kuruma verilmeyen belgelerin; hak düşürücü süre içerisinde verilmesi halinde; keza hak düşürücü sürenin kesildiği kabul edilmelidir. Ancak, iş yerinde çalışmanın sürdürülmesi hak düşürücü sürenin işlemesine engel bulunmadığı gibi işe giriş bildirgesinden önceki sürelere ilişkin hak düşürücü sürenin gerçekleşmesinde işe giriş bildirgesinin etkisi bulunmamaktadır. Sigortalının kesintili çalıştığı giriş ve çıkış tarihlerinin belli olduğu dönemler için her bir dönem ayrı ayrı göz önünde tutularak hak düşürücü sürenin geçip geçmediği belirlenir.
Yasanında açıkça belirlediği üzere; işverence, yöntemince kuruma verilmiş bulunan sigortalı işe giriş bildirgeleri hak düşürücü süreyi başlatmadığı gibi; çalışmanın kurumun yetkili elemanları tarafından tespit edildiği durumlarda da hak düşürücü süre söz konusu olmaz.
İşverence verilmesi gereken zorunlu belgeler ise; işe giriş bildirgesi, aylık prim bildirgeleri ve dönem bordroları olarak gösterilebilir. Kurum müfettiş tutanak veya raporları, ölçümleme belge ekleri veya Kurum yetkili elemanlarının sigortalıya ilişkin düzenledikleri belgeler kurumca yapılan belirlemeler olarak kabul edilir ve bu durumlarda hak düşürücü süre işlemez.
Uygulamada; kurumca işleme konulan bir vizite kağıdının varlığı dahi hak düşürücü sürenin işlemesini durdurur. Hak düşürücü süre içerisinde işveren aleyhine acılan ancak kurumun hasım olmadığı tespit davaları hak düşürücü süreyi kesmez. Sigortalının sosyal haklarıyla ilgili işveren aleyhine açtığı davalar, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olur.
Sicil numarası gösterilmeyen ancak sigortalının adının yazılı olduğu işveren tarafından kuruma verilen belgeler hak düşürücü sürenin işlemesine mani olur.
Hİzmet tespit davası nasıl görülür?
Hizmet tespit davasında davacının sigortalılığını ortaya koyan iş sözleşmesine bağlı çalıştığı ispat edilmelidir. Ancak iş sözleşmesi ile çalışmanın da sigortalı sayılacak işlerle ilgili olması gerekir. Diğer taraftan hizmet tespit davasına konu sigortasız geçtiği ileri sürülen çalışmaların geçtiği işverenin sigorta kapsamında olan veya kapsama alınması mümkün olan bir iş yeri bulunması gerekir. İşe giriş bildirgesindeki imzanın sigortalıya ait olmaması çalışanın sigortalı olmadığı sonucunu doğurmaz. İmza uymasa bile diğer deliller inandırıcı ise salt imza uymuyor diye davanın reddine karar verilmesi hukuka aykırı olur.
Hizmet tespit davalarının kabulü için davacının sigortalılığını ortaya koyan hizmet akdine dayalı, eylemli çalıştığı, ileri sürülen çalışmaların geçtiği kapsamda olan veya kapsama alınması mümkün bir iş yeri bulunmalı, işverence; aylık sigorta bilgileri ile 4 aylık dönem bordoları verilmemeli veya sigortalının çalıştığı bir nedenle kurumca tespit edilmemiş olması ve en önemlisi, davanın hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıllık hak düşürücü sürede açılma şartıdır. Davacı ile birlikte çalışan kişiler ve bordro tanıkları resen tanık sıfatı ile dinlenmeli, iş yerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, tanıkların sözleri değerlendirilirken verdikleri bilgiye nasıl sahip oldukları, işveren, işçi ve iş yeri ilişkileri araştırılarak tanık beyanları değerlendirilmelidir.
Hizmet tespit davalarının ispatı yönünden, Kanunda özel bir prosedür öngörülmediğinden her türlü delilden yararlanılabilir. Ancak, iş yeri kayıtlarından, Sosyal Sigortalar Kurum Şubelerinde bulunan iş yeri dosyalarından, muhtasar vergi beyannamelerinden, Kurum müfettiş rapor ve tutanaklarından, polis kayıtlarından, mahalli idare kayıtlarından, yurda giriş çıkışı gösteren kayıtlardan, vizite kağıtları ve buna benzer delillerden yararlanmak mümkündür. Sigortalı hizmetin aidiyetine ilişkin davalarında, gerektiğinde imza incelenmesi yaptırılmalı, parmak izi üzerinde durulmalı, fotoğraflar incelenerek sonuca gidilmelidir.
Ayrıca çalışıldığı ileri sürülen iş yeri ile ilgili tüm kanıtlar toplanmalı kurumdan, meslek kuruluşu kayıtlarından, vergi dairelerinden, idare kuruluşlarından iddia edildiği gibi bir iş yerinin olup olmadığı araştırılmalıdır. Çalışma olgusu üzerinde ayrıca durulmalı, çalışmanın niteliği, devamlı veya mevsimlik olup olmadığı, süresi, aynı iş yerinde çalışanların kimlikleri, unvanları belirlenmeli, gereğinde komşu iş yerleri işveren veya çalışanları bilgileri toplanmalıdır.
Diğer taraftan iş yerinde tespiti istenen dönemde çalışan bordro tanıkları, yoksa komşu iş yerlerinde çalışanlar ve işverenler dinlenmelidir. Şahit beyanları, tüm çalışma dönemini kapsayacak düzeyde bulunmalı, çalışma olgusunu aydınlatabilecek beyanlara itibar edilmelidir. Gerekli görülen hallerde; iş yeri ve çalışma şartları yönünden keşif yapılmalı ve hizmet tespit davasını aydınlatabilecek olgulardan yararlanmak gerekir. Özellik arz eden çalışma dönemleri hakkında, uzman bilirkişi görüşlerine başvurulmalıdır. Sigortalılık süreleri gerçeğe uygun tespit edilmelidir.
Mevsimlik çalışmalar ile iklim koşulları gereği belli aylarda yapılan çalışmalar göz önünde tutulmalı, tam yıl esası bu gibi durumlarda kabul edilmeyip aralıklı çalışma belirlenmelidir. Ancak bir sigortalının aynı günde değişik iş yerlerinde çalışabileceği gözetilmeli, çalışma süresi çalışma saatlerine göre bir sayda on beş gibi hüküm altına alınmalıdır.
Hizmet tespiti davalarında deliller toplandıktan sonra, sonuca gidilmeli, çalışmanın varlığı halinde, başlangıç, bitim tarihleri ve ücret düzeyi kararda açıkça gösterilmelidir.
Hizmet tespiti davalarında yazılı delillere öncelik tanınmalıdır. Yazılı delilerin aksinin de yazılı delil ile kanıtlanması gerekir. Ancak tespiti istenilen kimi durumlarda; iş yeri ve çalışma olgusuna yönelik resmi ve yazılı kanıt bulunması mümkün olmadığında, tanık beyanlarına değer vermek gerekir. Tanık delillerinin geçerli olabilmesi için inandırıcı bulunması asıldır. Bunun için tanıkların somut bilgiler vermesi, işin nitelik, kapsam ve süresi yönünden açıklama yapması, benzer işi aynı iş yerinde ve komşu iş yerlerinde yapan kişilerden bulunması gerekir. Ayrıca uygulamada kabul edildiği üzere tanıkların iş yeri kayıtlarında gözüken bordrolu tabir edilen tanıklardan olması inandırıcılığı yönünden önemli bir karinedir. Uzun süreli hizmet tespitinde sadece iki tanık yeterli değildir.
Bazı iş yerleri mevsim ve kampanya faaliyetleri gereği sadece mevsimlik sigortalı çalıştırırlar. Konservecilik gibi iş yerleri sürekli faaliyet göstermeyebilir. Çalışıldığı iddia olunan yerin iklim koşullarına göre yıl boyu yapılamazlar. Bu gibi durumlarda işin, yılın hangi ay veya dönemlerde yapıldığının uzman kişilerce saptanması veya meslek kuruluşlarından görüş alınması suretiyle sonuca gidilmesi zorunludur.
Uygulamada 18 yaşın altında geçen çalışmalar da hizmet tespit davalarına konu olmaktadır. Küçüğün 18 yaşın altında çalışması salt yaş küçüklüğü nedeniyle iş sözleşmesinin yokluğunda dayanarak tespit davasının reddine neden olmaz. İş sözleşmesi geçersiz sayılamaz ise de, çalışmaların çıraklık sözleşmesi hükümlerine göre yapılıp yapılmadığı araştırılmalıdır. Görülen işin niteliği, kapsamı, günlük çalışma süresi göz önünde tutularak, gerçekten bu yaşlarda iddia edilen işin görülüp görülmeyeceği de dikkate alınmalıdır.
Özel sektör iş yerlerinde gecen çalışmaların hizmet tespit davalarına konu olduğu gibi kamu iş yerlerinde gecen sigortasız sürelere ilişkin tespit davaları da açılmaktadır. Bu tür davalarda istemlerin kanıtlanması yolunda resmi kayıt ve belgelerin varlığının aranması gerekir. Kamu kuruluşlarında; sigortasız işçi çalıştırılması, mevzuatın yeterince bilinmemesi veya bildirimde ihmal veya kaynakların yetersiz olması gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle öncelikle kamu iş yerlerindeki kayıtlar incelenmeli, sigortalının işe giriş çıkış tarihleri belirlenmeli, atama veya görevlendirme ile ilgili karar ve belgeler toplanmalıdır. Ücret ödemelerine ilişkin bordro kayıtları araştırılmalı, çalışma ile ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar da; bunlara dayanılmalıdır. Ancak, çalışmanın ilişkin olduğu dönemlerde; kamu iş yeri kayıtlarının imha edilmesi, yangın sel veya doğal afetlerle faydalanılamaz hale gelmesi, koy idarelerinde sıkça görüldüğü üzere kayıtların tutulmaması gibi nedenlerin varlığı halinde, yetkili kişilerin tanıklığına başvurulmalı ve kayıtlara geçirilmeme nedeni üzerinde durulmalıdır. Kamu iş yerinde görevli müdür, şef ve diğer sorumlu kişiler, iş yeri koşullarını açıklamalı ve isteme yönelik tüm bilgiler verilmelidir. Koy idarelerinde, muhtar ve koy ihtiyar Meclis Üyelerinin bilgileri alınmalı ve çalışma ile ilgili veriler saptanmalıdır. İl idaresi ve jandarma kayıtlarından da yararlanılmalı, çalışmanın ilgili olduğu kuruluşlardan delil elde edilmelidir. Kamu iş yerlerinde çalışmalarda öncelikle iş yeri kayıtları ve diğer delil başlangıcı niteliğindeki belgelere ulaşılmalıdır. Salt tanık ifadeleri sonucu gidilmesi hatalıdır.
Hizmet tespit davalarında, işe giriş bildirgesi önemli rol oynamaktadır. Öncelikle belirtilmelidir ki; bir sigortalı hakkında işe giriş bildirgesi verilmişse iki önemli sonuç ortaya çıkar. Birincisi sigortalılığın başlangıcı yönünden önemli bir karinedir. İkincisi hizmet tespit davalarına ilişkin hak düşürücü sürenin kesilmesidir. Ancak uygulamada kabul edildiği üzere salt işe giriş bildirgesi hizmet tespit davaları yönünden yeterli sonuç doğurmayıp bir karine olmakla birlikte tespit davalarının kabulü için eylemli çalışmanın varlığı da kanıtlanmalıdır. Ancak bu koşulun gerçekleşmesi halinde; işe giriş bildirgesinin verildiği tarihte sigortalılığın başladığı kabul edilmelidir. Sigortalılık iş sözleşmesi ile fiili çalışmanın varlığı halinde kendiliğinden oluşur. Gerçekten eylemli çalışma kanıtlanmadan, sigortalılıktan söz edilemeyeceği için; salt işe giriş bildirgesi sigortalılık için tespit davalarında yeterli kabul edilmemelidir. Oysa işe giriş bildirgesi verilmesine rağmen, işe başlamadan ve iş akdinin uygulanmasına geçmeden iş yerinin terk edildiği görülebilen durumlardır.
İşe giriş bildirgesi hak düşürücü süreyi kestiğinden; hak düşürücü sürenin işlemeye başlaması için işverence kuruma; yasada ve yönetmelikte belirtilen hiçbir belgenin verilmemesi gerekir. İşe giriş bildirgesinin kurum kayıtlarına girmesi halinde artık bir belgenin varlığı ortaya çıkmış ve kurum sigortalılık ilişkisi bakımından bilgiye kavuşmuş sayılacaktır.
Öte yandan hizmet tespit davalarının dinlenebilmesi için bir iş yerinin varlığı gerekir. İş yerinin kapsama alınması konusunda, öncelikle kurum kayıtlarından yararlanılmalıdır. Kapsamın varlığı halinde, başlangıç ve bitim tarihleri göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak iş yerinin kapsamda olmamasına karşın, resmi kayıtlar iş yerinin varlığını ortaya çıkarabilir. Örneğin; maliyeden vergi kaydı, muhtasar beyannameler, ticaret odası veya meslek odası gibi kurumların kayıtlarından iş yerinin varlığı ispatlanabilir. Bunun sonucunda çalışmanın başlangıcı ve bitişi bu iş yerlerinin faal olduğu dönemlere göre belirlenmelidir.
Her davada olduğu gibi hizmet tespiti davalarının kabulü için de bu yönde ileri sürülen iddiaların hayatın olağan akışına uygun olması gerekir. Örneğin; bir babanın yanında sigortalı olarak zaman ve bağımlılık unsurlarına göre ücret ödeyerek çalıştırdığı oğlunu uzun süre sosyal güvenlik haklarından yoksun bırakacak şekilde çalıştırma iddiası inandırıcı bulunamaz ve kabul edilemez.
Hizmet tespit davasını kazandığımda ne olur?
Yapılan resen tescil neticesinde mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından dikkate alınır. Ayrıca söz konusu sürelere ilişkin sigorta primine esas kazanç üzerinden hesaplanacak prim tutarları ile 5510 sayılı Kanunun 89.Md uyarınca hesaplanacak gecikme zammı işverenden istenir.
5510 sayılı kanun ile prim ödeme yükümlülüğü tamamen işverene verilmiş, sigortalıya ise bu konuda herhangi bir ödev verilmemiştir. 5510 sayılı kanunun 88.Md göre; 4.Md’nin 1. Fıkrasının a bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar kuruma öder.
Yargıtay kararlarına göre prim borcunun ödenip ödenmediğine bakılmaksızın hizmet tespitiyle kazanılan gün sayısının, hizmet tespitinin kesinleşmesinden sonra kamu yönünden bağlayıcılık kazanması söz konusudur.
Hizmet tespit davaları niteliği itibariyle her olay ve kişi bakımından özel incelemeleri ve araştırmaları gerektirmektedir. Dolayısıyla bu tür davalarda bir avukat aracılığıyla hukuki destek almak önem arz etmektedir. Bu nedenle daha detaylı bilgi almak için lütfen bizimle iletişime geçin.